23 Şubat 2011 Çarşamba

Baba ve Piç, Elif Şafak

Dün gece saat 1.30 bitirdim.Az kalmıştı  ve meraktan hadi bitireyim dedim.Öyle bir sonu vardı ki, uykum kaçtı ve saat 2.30'da uykuya dalabildim.Beni inanılmaz etkiledi.Hiç tahmin etmiyordum.Tabiki yazmayacağım ve okuyacak kişilerin zevkini bozmayacağım.Ama kitabı okuyun lütfen.





Kurgu yine mükemmel.Bir tarafta Ermeni aile diğer tarafta Türk aile.İki aile geçmişte ve şimdiki zamanda tesadüfler ile içiçe geçiyor.İstanbul ,San Francisco ve Arizona'da mekik dokuyor roman ama çoğunlukla İstanbul'da.Yine konuyu  anlatmıyorum her kitap yorumumda olduğu gibi.Ama kesinlikle çok doğru ve tarafsız olarak Ermeni-Türk ilişkilerini inceliyor ve anlatıyor.Soykırım var demiyor sadece olanları özetliyor ve bir Amerikalı Ermeni nasıl görüyor olayı veya bir Türk ya da İstanbul'da kalmış Ermeni nasıl algılıyor yalın olarak anlatıyor. Zaten Elif Şafak bir röportajda şöyle demiş ve görüşünü çok net açıklammış.
1915’te yaşananları soykırım olarak görmüyorum. Soykırım kelimesini bu yüzden hiç kullanmadım zaten. Ben “tehcir”i anlatıyorum. Yalnız şu da var, biz genellikle tehcir kelimesini hafife alıyoruz, sanki “yürüdüler gittiler” gibi. Öyle değil, yol boyunca yaşanan insanlık dramını görmek lazım. Aç susuz parasız ve korunmasız yürümek zorunda kalan kadınların çocukların hastaların oluşturduğu bir kafile, yol boyunca sapır sapır dökülen. Bu dramı görmek lazım. Kavramlar değil önemli olan, bu acının yasını tutmak önemli.'

 Zaten bir roman var ortada sadece tarihi olgular değil.Kazancı ailesi ve kadınları başlıbaşına bir konu zaten.Hepsi ayrı kişiler.Ya da babası belli olmayan Asya'nın ve annesinin hikayesi.Sonunda hayatta olan bazı olaylar veya yapılan seçimler neleri doğurabileceğini öyle güzel bağlamış ki.Soluksuz okudum ve çoğu zaman hüzünlendim. Aslında Ermeni ,Rum veya Türk ne fark eder? Hepsi birbirinin aynı ve bu topraklarda yaşamışlar.Çok yerinden alıntı verebilirim kitabın ama ben sadece şunları şeçtim.İstanbul üzerine diye belki.
Amerika'da yaşayan genç Ermeni kız Armanuş İstanbul'da yaşayan Aram'a niye Kaliforniya'ya gelmiyorsun? Orada büyük bir Ermeni cemaatı var diyor.Aram şöyle cevap veriyor.'Böyle bir şeyi neden isteyeyim ki sevgili Armanuş? Burası benim şehrim.İstanbul'da doğdum,burada büyüdüm.Ailemin bu şehirdeki tarihi en azından beş yüz yıl geriye gidiyor.İstanbullu Ermeniler İstanbul'a aittir,İstanbullu Türkler,Kürtler,Rumlar ve Yahudiler gibi.Bir zamanlar birlikte yaşamayı başarmıştık,sonra çok kötü çuvalladık.Şimdi tekrar öğrenmeliyiz kozmopolitliği.Bir daha çuvallama şansımız yok.'Beyoğlu'nun her sokağını bilirim ' diye devam etti Aram,rakısından bir fırt daha çekerek.'Sabahları,akşamları,geceleyin neşelenip sarhoş olduğumda o sokaklarda dolaşmayı severim...Boğaz kıyısında pazar günleri arkadaşlarımla kahvaltı etmeyi,kalabalık içinde tek başıma yürümeyi hiçbir şeye değişmem.Bu şehrin kaosuna,yorucu cazibesine,yıllanmayan güzelliğine,vapurlarına,müziğine,hikayelerine,hüznüne,renklerine ve kara mizahına aşığım.'

Birde Armanuş'un hissetlikleri var...'İşte Armanuş,İstanbul'a geldiğinden beri ilk kez o an şehrin nabzını hissetti.İnsanların,onlara çektirdiği bütü acılara rağmen İstanbul'u neden terk etmediklerini,bir şehre nasıl aşık olunabileceğini sezdi.Haklı olabilirdi Aram.Böylesine içacıtıcı güzelliği olan bir şehri sevmekten kolay kolay vageçemeyebilirdi insan.Gidenler de belki ebediyen onu taşımaya mahkumdular yanlarında.Bırakmakla unutulmuyordu İstanbul'

Mükemmel bir anlatım bence..Ben her zaman İstanbul'un nabzını hissettim ve aşığım o şehre.Milano'da 1992 yılında beri yaşıyorum.Milano'ya aşık olmadım ve şehrin nabzını hiç hissetmedim.İstanbul'u bir canlı gibi bir insan gibi hissettim hep. İstanbul ile boy ölçüşemezlerse de Amsterdam,Londra  ve Viyana gibi şehirlerin de nabzını hissettim .New York ve San Francisco şehirlerini de görürsem hissedeceğime inananıyorum.Ama İstanbul'un büyüsü başka...







   

Hiç yorum yok: